Sıradan Bir Gün İçin Sıra Dışı Diyaloglar

Perseus Yayınevi, 2020, 73 sayfa

Önsöz:

Çocukluğumda seyrettiğim kimi filmlerdeki diyaloglara hayran kalırdım. O sahnelerde insanlar ne kadar anlamlı ve derin konuşurlardı. Ve sorardım kendime, günlük hayatta biz neden böyle konuşmuyoruz acaba diye. Şu yaşıma geldim, hiçbir zaman bu türden bir konuşmaya şahit olma mutluluğuna eremedim. Ben de sonunda istediğim türden diyaloglardan oluşan kurgusal bir metin yazayım bari diye kolları sıvadım. Üniversitede görev yaparken akademik kitap ve makaleler yazdım, emekli olduktan sonra felsefe konusunda kitaplar yazdım, ama hepsi ya deneme ya derleme türündendi. İlk defa bu kitapçıkta kurgusal bir çalışmaya cesaret ediyorum.

Anlamlı diyalog konusuna benden başka kimsenin aldırış etmediğini sanırken, sonunda bu konuya benim gibi kafa yoran bir yazarla tanıştım. Kitap “Mahcubiyet ve Haysiyet”, yazar ise Dag Solstad. Kitapta çok hoşuma giden bir pasaj var, burada paylaşmak isterim:

“İnsanların söyleyecek sözleri bitmiş gibiydi. Söyleşmeye teşebbüs bile etmiyordu insanlar. Karşılıklı konuşmayı, kişisel ya da toplumsal bir konu üzerine yoğunlaşarak tartışmayı, hiç değilse bir şeyin içyüzünü kavramanın getireceği anlık parıltıyı yaşamak istemiyorlardı. Ah, Elias Rukla konuşacak birinin varlığını nasıl da delice özlüyordu. Ah, birinin onun sözünü kesip bir şeyler söylemesini, hiç değilse, “hayatın bize sunacağı bunlardan daha büyük şeyler vardır” anlamına gelecek bir gönderme yapmasını nasıl da özlemle bekliyordu.”

Elinizdeki kitapçıkta kimi düşünceler diyalog formunda aktarılmaya çalışılmıştır. Ama diyalog dediğimiz anlatımın, bir anlatım aracı olmasının ötesinde çok ilginç bir özelliği daha vardır, burada bundan kısaca bahsetmek isterim. Şöyle ki, diyalog onu yazana da okuyana da çok şey katar. Diyalog yazan kişi, diyalog sayesinde düşüncesinin olgunlaştığını ve daha önce ifade edemediği şeyleri diyalog formunda kolaylıkla ifade edebildiğini görür. Diyalogları okuyan kişi ise bu diyaloglardan hareketle, diyalogları yazan kişinin henüz ifade edilmemiş veya edilememiş başka düşüncelerini de önceden kavramaya başlar. Yani adeta yazan kişinin kafasında dönüp duran fakat henüz kristalize olamamış düşünceleri ondan önce yakalar. Bu özelliği ile diyalog şiire benzer. Bir de yalnızca bir günde olup bitenleri anlatan metinleri çok severim. Bunlardan en ünlüsü kuşkusuz Ulysses; ancak o da çok hacimli, üstelik bilmecemsi yapısıyla oldukça yorucu. Ona öykünen pek çok çalışma oldu ancak genelde bunları hep gereğinden uzun buldum.

Acaba, dedim, anlatılanların yaşanan süreyle orantılı olduğu bir metin nasıl bir şey olur?Öyle yüzlerce sayfa değil, yüz sayfa bile değil, daha kısa bir metin hayal ettim. Ama, bu anlatı ayrıca öyle olmalıydı ki, sıradan, günübirlik şeyleri değil, varoluşsal diyebileceğimiz temel insanlık durumlarını ve bunlara ilişkin temel bazı kavramları derli toplu bir şekilde ele alabilsin; hani yükde hafif pahada ağır derler ya, onun gibi. İşte sonunda diyaloglarla bezeli bu çalışma ortaya çıktı. Yazarken, o hep hayal ettiğim diyalogların içinde buldum kendimi ve bundan büyük keyif aldım. Dilerim sizler de bu keyfi okurken paylaşırsınız.