

Sobil Yayınevi, 2017; yeni basım: Fihrist Yayınları, 2023
Önsöz:
Elinizdeki kitapçık bir söyleşi metnidir; söyleşi ama kurmaca bir söyleşi. Peki, neden Nietzsche ve Schopenhauer? Neden bu söyleşi için bu iki ismi seçtik? Nietzsche ve Schopenhauer -özellikle Nietzsche- felsefe ve düşünce tarihinin kuşkusuz en önemli isimleri arasındadır. Fakat kanımca onların günümüzdeki önemleri, günümüz dünyasını anlamlandırabilmek için vazgeçilmez düşünürler olmalarından ve ilham veren düşünce zenginliklerinden kaynaklanmaktadır.
Nietzsche günümüzdeki postmodernist düşüncenin, Schopenhauer ise günümüzdeki pesimist ve nihilist düşüncenin ilk teorisyenleridir. Söyleşi için bu ikilinin seçilmesinin bir başka nedeni ise, onların, felsefe tarihinin en güzel ve çarpıcı üsluplarının sahibi olmalarıdır. Bu üslubun, onları tanımaya çalışan okurların ilgisini çekeceği ve okumayı bir zevk haline getireceği düşünülmüştür. Ancak Schopenhauer’in bir deyişini ödünç alarak belirtmemiz gerekir ki, bu iki filozofun düşünceleri onların üsluplarıyla güzelleşmez; bu üsluplar güzelliklerini onların derin düşüncelerine borçludur.
Nietzsche, “İnsanca, Pek İnsanca 2” yi aşağıdaki fragmanla sonlandırmıştır:
“Hades’e Yolculuk – Ben de indim yer altı dünyasına, Odysseus gibi, … bazı ölülerle konuşmak için: … Epikür ve Montaigne, Goethe ve Spinoza, Platon ve Rousseau, Pascal ve Schopenhauer. Bunlarla sohbet etmem gerekiyor uzun süre yalnız gezdiğimde, onlardan bekliyorum haklı ya da haksız görülmeyi, … Yaşayanlar bağışlasınlar beni, onlar bazen gölgeler gibi görünüyorlarsa…”
Verilen isimlerden biri olan Schopenhauer, Nietzsche’nin en değer verdiği filozofların başında gelir. Nietzsche bir kitabını ona adamıştır: “Eğitici Olarak Schopenhauer”. Bu kitabın ilk pasajını şöyle bitirir:
“Elbette, kendini bulmanın, … uyuşukluktan çıkıp kendine gelmenin başka yolları da vardır, ama ben, eğiticilerini ve yontucularını düşünmekten daha iyi bir yol bilmiyorum. Ve bugün, kendisiyle gurur duyduğum bir öğretmeni ve bir terbiye ustasını, Arthur Schopenhauer’i anmak istiyorum.”
Biz de bu söyleşi aracılığıyla bu iki büyük filozofu anmak istiyoruz; ancak bu ikiliyle bir söyleşi hiçbir zaman gerçekleşmemiştir ve gerçekleşemezdi de; Schopenhauer öldüğünde Nietzsche henüz 16 yaşındaydı. Ama böylesi bir söyleşiyi “kurgulamak” mümkündür; kurguladığımız dünya, Nietzsche’nin daha erken bir tarihte doğduğu bir dünyadır. Bu söyleşinin, Schopenhauer’in başeserini kaleme aldığı Dresden’de, bir zamanlar Elbe’nin Floransa’sı diye anılan o büyülü kentte yapılmış olduğunu hayal ediyorum. Söyleşiyi yapan kişi ise, bir gazete ya da derginin yazarı veya editörü olabilir. Bu kişinin kim olduğunu bilmiyoruz; bu nedenle söyleşide ismi X olarak geçiyor.
Bu söyleşide Schopenhauer’in “nihai gerçeklik olarak istenç”, “tasarım olarak dünya” ve Nietzsche’nin “güç istenci”, “bengi dönüş” gibi önemli bazı temel motiflerine özellikle değinmedik. Çünkü, felsefeye yeterince aşina olmayan okurların metni okurken zorlanmasını istemedik.
Söyleşi, konuları kategorize edebilmek açısından iki ayrı oturum olarak düzenlenmiştir. Birinci oturumda “inanç” ve “özgür irade”, ikinci oturumda ise “etik” ve “mutluluk” tartışılmıştır. Okuyacağınız söyleşi kurmacadır fakat söylenenler değil; konuklarımızın söyledikleri, birkaç istisna dışında kitaplarından yaptığımız alıntılardır ve bu alıntıların hangi kitaplardan yapıldığı kaynakça’da gösterilmiştir.
Yalnızca felsefeyi değil, tüm bir batı kültürünü derinden etkilemiş ve pek çok büyük düşünüre ilham kaynağı olmuş olan bu iki büyük filozofla yapılan küçük bir söyleşiye kulak vermek isteyenler varsa, içeriye buyursunlar diyoruz.
